» Ana Sayfa
» Programlar 
» Türkçe Mp3  
» Yabancı Mp3  
» Şiirler
» Yazılar
» Kısa Filmler
» Manzaralar
» Heavy Metal
» Tavsiye Et 
» Ben Kimim?
» Fıkralar
» E-M@il 
» Favorilerine Ekle 
» Upgradede haber ver
» SMS
»Misafir Defteri

                 
Kapalı kapılar arkasında kaldım yıllarca,

Kapıları bir kez olsun aşamadım;

Kimi zaman aç kaldım

Kimi çaresiz...

Bazen ayaklarım koktu,

Orhan Veli’ nin Süleyman Efendisi gibi

Hiçbir şeyden çekmedim nasırımdan çektiğim kadar...

Hayat bazen çok basit geldi,

Bazen acımasız ve zor-korktum-

Ölmek istedim düşüncesizce

Hayallerimden arta bir ceset kalsın istedim...

Gülmedim, ağlatıldım hep nedense,

Nedense hep simitle karın doyurdum,

Duvarlarla konuştum gündüz gece

Doğru dürüst aşık bile olamadım.

İstanbul, 1996
 

 

      Bir gün daha bitti yine

Gece tüm sessizliğiyle İzmir’ in üstüne çöktü

Bugün de bir şeyler yakalayabilmek için;

İyi bir şeyler görebilmek için

Dört gözle kolladım sokak aralarını,

Otobüsleri, kafeleri...

Ciddi bir şeyler konuştuklarını görmek için insanların

Kulak kabarttım konuşmalarına

Haberleri dinledim radyodan, televizyondan

Derste hocayı dinledim...

Yeni bir gün başlamıştı ya;

Sevinmiştim uyandığımda...

Değişen bir şeyler görmek umuduyla çıkmıştım evden

Duyarlılık artışı umud etmiştim biraz da olsa

Gözlerinde parlaklık beklemiştim kuşların...

Ellerini ellerimde hissetmek,

Yüreğimin sıcaklığını,

yari sever gibi yüreklere doldurmak istemiştim...

Bir gün daha bitti yine

Gece tüm masumluğuyla kapladı

Bir fahişe edasıyla salınan İzmir’ in üstünü

Aynıydı, nefes alıp vermek gibi her şey

Aynıydı, bakkalın çırağının elbisesi de...

İzmir, 1998

 

      BELKİ DE...

Kalmadı hiçbir şey bende,

Belki de...

Belki de yeni birşeyler başlıyor demektir.

Belki ateşi yıkamak

Yeniden yakmak istiyorum

Işıkta kalmaktan çok

Karanlıkta kalmak istiyorum

Belki korkaklık benimki

Cesaret ise hiç vazgeçmemektir

İçimdeki boşluk, belki senin eksikleyen sevgindir

Ya da yanan bağrımdır...

Gecelerde hayallerin tenimde gezinir belki

Ve hayallerinin elleri ellerimden tutup

Beni de gezdirir.

Seninle hayal bile olsa bir mutluluğa erişmek

Belki de...

Düzce, 1992

   

 

      AN!...

Bir güvercin uçtu karanlığı bölerek

Koptu ana yüreğinden belirsiz bir şeyler

Tomurcuklar koparıldı dalından acımasızca

Bir balık sudan çıkarıldı...

Körpecik beyinler yıkandı bomboş düşüncelerle

Birileri köşeleri dönerken

Garipler hep aynı dertlerle boğuştu

Ve kör bir kurşun geldi

“O” ‘nu da aldı...

Düzce, 1997

 

                                                          SANA İHTİYACIM VAR...

Sana ihtiyacım var;

Saat 12’ den sonra koparılmayı bekleyen ,

Bir takvim yaprağı gibi.

Duygularını anlatabilmek için bir insanın,

Nasıl konuşmaya ihtiyacı varsa öyle.

Ya da kendi isteğine yönelmesi ve

Kendi kişiliğinin geliştirilme hakkı

  • Elinden alınmış bir kişinin kendini boşluğa 

  • Atmak istemesi gibi...
  • Sana ihtiyacım var;

    Ölüm döşeğindeki bir hastanın istediği

    Bir yudum su gibi,

    Sevdiceğime vermek için

    Kırmızı bir gül gibi;

    Beyaz bir gül, bir karanfil gibi...

    Sana ihtiyacım var;

    Kahpe kurşunla yaralanmış garibe

    0 Rh(+) kan gibi

    Kaldırım çocuklarına ekmek gibi

    Mahpustaki mahkuma özgürlük gibi,

    Savaşa-kalleşliğe çelikten bir duvar

    Barışa ket vuran duvarlara,

    Çekiç gibi, murç gibi...

    Sana ihtiyacım var,

    Ağrı dağının eteklerinden gelen işçime

    Yorgan gibi, yatak gibi.

    Erzurum2 da dadaşıma eldiven gibi

    Aydın’ daki efelerime yar gibi, yoldaş gibi

    Sana ihtiyacım var;

    Kalbime gömülü bir mezar gibi

    Mezara toprak gibi

    Düzce, 1998

     

                                                              İSTANBUL’ A...

    Ey İstanbul!...

    Taşı toprağı altın İstanbul;

    Süleymaniye’ n ne iftişamlıdır,

    Ya Ayasofya’ n inadına bir direniştedir sanki zamana,

    Beyoğlu’ n insan seli;

    Haliç’ in boklu da olsa güzeldir...

    Ey İstanbul!...

    Sen, köprülerinle dimdik ayaktaysan,

    Ben senin tüm zorluklarına, tüm imkansızlıklarına rağmen

    Senden daha dinç ve dimdikim...

    İstanbul, 1996

     

                                                              ZORLUK...

    Geceler boyu karanlıkla ve

    Sessizlikler baş başa kalmak

    Sadece hayallerle noktaların birleştiği yerde

    Arkandaki koskocaman boşlukla buluşmak...

    Gözlerin yerine,

    Koskocaman gökyüzüyle bakışmak.

    Narin ve güzel sesin yerine,

    Sessizliği dinlemek.

    Ilık bir akşamda savrulan saçların yerine,

    Dökülen sapsarı yapraklarla avunmak.

    Sen yerine,

    Başkasını dinlemek, düşünmeye çalışmak...

    Kolay değil be,

    Zor gülüm;

    Yalnızlıktan da zor...
     

     

                                                              GÜLLERİN DE GÜLÜ OLUR...

    Ben gülüm!

    Hiç kimse dikenime katlanmak istemese de

    En güzel çiçeğim işte

    Kokum güzel, görünüşüm güzel

    Belki pahalıyım çiçekçi vitrinlerinde

    Bazen de bir sakız parasına çingene kadının ellerinde...

    Megalomanlık değil!

    Ben gülüm;

    Ben güzelim, mükemmelim

    Ama benim de bir gülüm var...

    .............

    İzmir, 1998

     

                                                              ORHAN VELİ’ YE...

    Seni tanımadan önce,

    Dünyanın en iyi şairi sanırdım

    Kendimi...

    Seni tanıdım

    Daha birçok sevdim

    Yarimi...

    İstanbul, 1995- İzmir, 1998

     

                                                              OGÜN’ E...

    Neyiz biz?

    Boku çıkmış bir düzenin

    Boktan dişlileri miyiz;

    Yoksa inadına direnen fren balataları mıyız?...

    Leyla ile Mecnun muyuz?

    Kerem ile Aslı mı?

    Kalem miyiz,

    Kağıt mıyız?

    Mısra mıyız,

    Bir dörtlük mü,

    Yoksa tam bir şiir miyiz?...

    Güne başlarken söylenen

    Bir “günaydın”

    Gün batımında bir “iyi akşamlar”

    Ya da mutlu bir günde söylenen

    Bir elveda mıyız?...

    Düzce, 08,09,1998

     

                                                              BİLİR MİSİNİZ?...

    Bilir misiniz siz?

    Nasıl şeydir şiir yazmak...

    Ey mısralar bilir misiniz ha!

    Bilir misiniz duyguları açıklamak

    Kelimelerle, nasıldır?

    Sevmek ne demektir sizce

    Akıl danışmak akılsızlara

    Yangında körüğe

    Denizde yılana sarılmak

    Ne demektir bilir misiniz?

    Bilir misiniz taş duvar, demir kapı

    Bankamatikler, çorbanın tuzu

    Masanın ayağı;

    Söylesenize bilir misiniz

    En zor anda karşılaşılan elvedayı

    Ya da boşluktan bir hoş sedayı?

    Hadi cevap bekliyorum;

    Cevap versene çalar saatim

    Tükenmez kalemim

    Dertlerime ortak defterim...
     
     
     
     

    Ya sen azrail!

    Ölmek ne demektir sen bilir misin?

    Kör bir insana yoldaşlık etmek

    Hastaya kan olmak,

    Su olmak, umut olmak ne demektir?

    Ne demektir bilir misiniz

    Denizden ses dinlemek

    Beklediğin sesi duymak bir anda

    Ya da kadere inatla direnmek...

    Masmavi gökyüzünün kararmasını,

    Bir tüfeğin patlamasını,

    Bardan çıkarken hesap ödemesini,

    İstanbul’ a gitmesini,

    Şarap içmesini bilir misiniz?...

    Merdivenin basamaklarını üçer-beşer çıkmanın verdiği hazzı

    Sevgiliyi hasretle kucaklamayı

    Ya da bu kucaklayışı özleyişi

    Bilir misiniz?...

    Yahu konuşsana; adın muhabbet kuşu değil mi?

    Düzce, 1997
     

     

                                                              NE?...

    Gurbetten mi, hasretten mi?

    Hayattan beklentilerime yanıt alamamaktan mı?

    Havadan mı?

    Sudan mı?

    Dünden mi, bugünden mi, yarından mı?

    Kinden, nefretten mi, aşktan mı?

    Bilinmez...

    Bir girdabın içerisindeyim...

    İzmir, 1998

     

                                                              KENDİME VE SANA UZAĞIM...

    Uzak ve soğuk bir tren istasyonundayım,

    Yalnız...

    Sana uzak, İstanbul’ a, Ankara’ ya, özgürlüğe,

    Bana uzak...

    Ellerim sanki yıllardır hareket etmemişcesine donuk,

    Duvarda, kirli sokak lambasının

    Titreyen gölgesi

  • Ve direğin tepesinde –her ne kadar adı uğursuza çıkmış olsa da- sevimli baykuş ve onun kulakları yalayıp geçen buğulu sesi...
  • Banklarda –adları her ne ise- uyuklayan insanlar, hayvanlar,

    Köşe başı emekçileri, hak garibanları

    Yürekleri her ne kadar geniş ve zengin olsa da

    Açlık deyiminin eş anlamlıları, garipler;

    • Temizlik işçisi Ayşe Teyze,
    • İnşaatçı İbrahim, Şarapçı Cevdet, Tinerci Ali,
    • Kilimciyle Kör Hacı,
    • Sarı Çizmeli Memed Ağa,
    • Dağların Kızı Reyhan
    • Samanlıktan Samanı Kaldıramadım Zühtü
    • İnek Şaban... Halkım, halkımız...

    Benzerleri evde sıcak şöminenin başındaki minderinde yatan

    Peynirle, ciğerle beslenen, sokak kedisi

    Adı: Pisi Pisi...

    • eskiden dertsiz dertsiz nasıl da gezerdi, umarsızca

    Yeni pisi pisileri doğurduktan beri bir hareketlendi ki,

    Ama yüzü mahzunlaştı,

    Geçim derdi dediler geçtiler görenler

    Anlamadılar belki, belli ki...

    Uzaktan bir siren sesi, kulakları yırtarcasına,

    Suçlu suçsuzlar, suçsuz suçlular,

    Adil adaletsizler, adaletsiz adiller, adiler,

    Biri sağda, biri solda, yan yana, karşı karşıya,

    Polis, asker, halk...pardon sivil halk...

    En az benim kadar garipti etrafta olup bitenler de;

    Karnım toktu, yatacak yerim de vardı işte,

    Hatta başını okşayabileceğim bir kedim bile vardı:

    • Pisi Pisi...

    Önemli olan bunlar mıydı acaba?!...

    • Hayır!!!...

    Kağıttım ben, bembeyaz, bomboş,

    Kalemim yoktu yazacak.

    Birkaç mısraydım, şiirim yoktu.

    Şiirdim, şairim yoktu

    Şairdim ilhamım...

    Bir garip aşıktım, sevgilim yoktu...

    Tutsaktım yani...

    Uzak ve soğuk bir tren istasyonundaydım,

    Sana uzak, bana uzak.

    Ve son trende gittikçe uzaklaşmaktaydı

    Yaşam artık,

    Gözle görülemeyecek kadar küçülmüştü ardımda,

    Ölümse, her an yaklaşmaktaydı

    İstasyonun duvarındaki o mat ışığın girdiği

    Küçücük delikten...

    Ne kadar uzak da olsak mesafelerce,

    Yan yanaydık fer zaman

    Sen olmasan da hayalin vardı,

    Giderken trende sen,

    Gizlice el sallayan...

    İstanbul, 1996

     

                                                              GİDENLERDEN KALANLAR...

    Yalandı her zamanki gibi gün

    Bir aydınlıkla başladı, bir daha uyumadı,

    Bir yalanla başladı

    Bir selamsızla çekti gitti.

    Yine akşam oldu

    Yine karardı dünya

    Ve her yanda olduğu gibi uyumadı insanlar

    Uyuyamadı...

    Sokaklar aydınlıktı;

    İnsanlar karanlık,

    Gece soğuktu belki;

    İnsanlar aydınlık,

    Sokaklar doluydu;

    İnsanlar yalnızdı.

    Ve yine öldü canciğerler,

    Yeni yaşamaya başlayanlar oldu

    • umarsız, hiçbir şeyden habersiz...

    Kopiller geldi

    Bilenler gitti dünyadan...

    İzmir, 1998

     

                                                              HADİ...

    Gözlerini kapat;

    Ve olmak istediğin yere git şimdi,

    Şimdi yanında olması gerekenleri al çantana...

    Önce hafif bir karanlık

    Ve sonra binlerce yıldız aydınlığı,

    İşte ordasın...

    Aç artık gözlerini

    Tekrar bak dünyaya

    • Gitmek istediğin yer mi, -
    • Dünya mı? -

    Karar ver!!!...

    Düzce, 1998

     

                                                              DOST...

    Umudun çiçek açtığı yerde

    Gönüllerini birleştiren

    Ve yüreklerinden gülücükleri eksiltmeyen dostlar

    • Merhaba!!!

    Umudun çiçek açtığı yerde

    Gönüllerini bize açan

    Ve yüreklerinden gülücükleri eksiltmeyen dostlar

    Elveda!!! 

    İzmir, 1997
     

     

                                                              ŞU AN...

    Şu an;

    Tüm isteklerim, dileklerim bir tarafta

    Beynim bir tarafta

    Ve ölüm başka bir tarafta...

    Düşünüyorum da;

    • en gerçekçi olanı hangisi?...
  • Düzce,1997